Gerçek Doğanız Mutluluktur:
Biri ya da bir şeyin etkisi olmadan, doğal olarak mutlu olduğunuzda, eylemlerinizde gerçek özgürlüğü hissedersiniz. Mutluluk gerçek doğamız ve temel ihtiyacımızdır. Mutluluk bu kadar temel bir ihtiyacımızken, onu neden bir türlü yakalayamayız?
Bunun en basit sebebi, içimizde bir yerlerde, dışımızdaki çevreyi veya durumu, ihtiyaçlarımız ya da isteklerimiz doğrultusunda sabitleyebildiğimizde hayatta her şeyin iyi olacağına inanmamızdır ve hayatın iyi olduğunu hissetmemizi mutluluk olarak adlandırırız. Mesele tamamen, her şeyin isteklerimiz ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda gerçekleşmesini istememizdir. Etrafımızdaki her şey mükemmel olduğunda kendimizi mutlu hissederiz; her şey mükemmel olmadığında, mutluluk dışında bir şey hissederiz. Yani mutluluğumuzun, etrafımızdaki durumlar ve koşullara bağlı olduğu oldukça açıktır. Biz sadece etrafımızdaki durumları isteklerimiz ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda değiştirmeye çalışırız ve bu süreci de, hayatın amacı mutlu olmaktır, diye adlandırırız.
O an içinde bulunduğumuz durum bizim için iyiyse kendimizi mutlu hissederiz, ama hemen ardından, durum değişirse mahvoluruz. Buradan, hayatımızdaki dışsal durumların mutluluk hissimizi kontrol ettiğini açıkça görebiliriz. Ve mutlu olmak için bu dışsal durumları kontrol etmeye çalışırız. Hep kavga halindeyiz, öyle değil mi? Mutlu olmanın doğasının bu olduğunu, etrafınızdaki durumların mükemmel olması gerektiğini söyleyebilirsiniz. Evet, ne yazık ki böyle bir anlayışa sahibiz ve buna göre hareket ediyoruz. İnsanlığın yaptığı en büyük hata budur.
Hayatınızdaki dışsal durumlar sürekli değişim halindedir. Hayallerinizdeki işi aldığınız ya da maaşınıza zam yapıldığı için kendinizi çok mutlu hissedebilirsiniz, fakat hemen ardından aldığınız bir telefonla ailenizden birinin bir kaza geçirdiğini öğrenirsiniz. O noktada, işi aldığınız için kendinizi mutlu hisseder misiniz? Yoksa aileniz için üzülür, endişelenir, gerilir misiniz? Evet, hayat her zaman değişim içindedir ve her defasında, her şeyin sizin istediğiniz gibi gitmesini sağlamak konusunda çok az kontrolünüz vardır. Bunun normal olduğunu kabul ederseniz, hayatta hiçbir sorunla karşılaşmazsınız. Mutluluk ve üzüntüyü, hayatın iki farklı parçası olarak görürsünüz. Ama buradaki sorun şudur; siz, her zaman mutlu olmak istersiniz, üzüntüyü hiçbir zaman hayatın normal bir parçası olarak kabul etmezsiniz. Buradan basit bir hesap yapabiliriz:
- Her zaman mutlu olmak istiyorsunuz.
- Mutlu olmak için, etrafınızdaki durumların her zaman mükemmel olması gerekiyor.
- Etrafınızdaki durumları her zaman mükemmel tutmak için, bu durumların dalgalanmaması gerekiyor.
- Bu dalgalanmaları durdurabilmek için durumu yüzde yüz kontrol altında tutmanız gerekiyor.
Bu durumda, Superman bile olsanız, her şeyi mükemmel hale getirmek için dışsal durumları her zaman kontrol altında tutmanıza imkân yoktur. Bu dışsal durumu düzeltmeden mutlu olmanızın imkânı yoktur. Mutluluğu içimizde hissedebilmemiz için tamamen dışsal durumlara bağlıyız ve bu durumlar değiştiğinde biz de dalgalanıyoruz. Böylece içsel durumumuz, dışsal koşulların kölesi haline geliyor. Peki, sahip olduğumuz kontrol nerede? Tamamen bize ait olan içsel duygularımız üzerinde kontrolümüzü kaybettiğimizde, hayatta neler hissedeceğimiz üzerindeki kontrolümüzü de kaybederiz. Her şey dış çevre tarafından belirlenmeye başlar; mutluluğumuz için birine ya da Tanrı’ya teşekkür ederiz, üzüntümüz için birini ya da Tanrı’yı suçlarız. Kendimiz dışında her şey kendimizden daha önemli hale gelir ve bu, köleliğin mükemmel bir örneğidir. Yine de, hepimiz mutlu olmayı severiz ve sürekli dışsal durumları kontrol etmek, onları isteklerimiz ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda değiştirmek için savaşırız. Hayatımızdaki en büyük sorun budur.
Geçmişten günümüze insanların eylemlerinin çok büyük bir kısmı, dış dünyayı başarıyla değiştirmek için yapılmaktadır. Bilim ve teknoloji, hem gezegenimizi, hem de insanların yaşam biçimlerini ve alışkanlıklarını değiştirmek için birçok şey yapmıştır. İnsanların yaşam biçimleri ve alışkanlıkları değiştiğinde, hayat anlayışımız ve hayata verdiğimiz değer de değişmiştir.
Dış dünyanın sunduğu bilim ve teknoloji insan hayatına öyle çok konfor ve kolaylık getirdi ki, bizi onlar olmadan mutlu olmayı hayal bile edemeyeceğimiz bir noktaya taşıdı.
Hayatınızda elektriğin, suyun, taşıma olasılıklarının, internetin, telefonların, modern tıp sisteminin ve bunun gibi birçok başka şeyin olmadığını düşünün. Son yüz yılda insanlık inanılmaz bir hızla gelişti fakat insanlar artık mutlu ve huzurlu değil; yüz yıl önceki hayatı özlüyorlar.
Dış dünyamızda birçok konfor ve kolaylık var fakat içimizde huzurlu kalmanın yolunu kaybettik. İki kişiden oluşan her ailenin sorunları var. Hayatta tek bir kişiyi bile kontrol edemeyiz, fakat bütün dünyayı kontrol etmeye çalışıyoruz. İnsanlar sürekli bu aptalca amacın peşinden koşuyor ve aynı sonuca, içsel yollarla ulaşmanın bir yolu olup olmadığını bulmak için, kendi içlerini kontrol etmeyi unutuyor.
Dışsal durumları ancak bir noktaya kadar kontrol edebilirsiniz, oysa içsel dünyanız üzerinde mutlak bir kontrol sağlayabilirsiniz.
Fiziksel sağlığımız için bir bilim ve teknoloji olduğu gibi, kilit altına vurulmuş ve çok uzun zamandır kullanılmayan içsel dünyamızın iyiliği için de bir bilim ve teknoloji vardır.
Bu iki teknoloji konusunda da ustalaşabilsek, bu muhteşem olurdu. Bu imkânsız değildir, bunun için sadece doğru anlayışa, dileğe ve çabaya ihtiyacımız vardır.
Her insanın bu dünyada etrafındaki bir şey ya da bir kişiye bağımlı olmadan, mutlu, huzurlu ve keyifli olma olasılığı vardır. İnsan, hiçbir şeye ihtiyaç duymadan mutlu ve keyifli olabilir, çünkü aslında insanın gerçek doğası budur. Dışarıdan hiçbir şey eklemeye gerek yoktur.
Bir çocuğa bakın. Doğal olarak, sadece mutludur. Ailede biri bile ölse, çocuk gülümser ve oyunlar oynar. İnsanın gerçek doğası budur. Dışsal olaylar bir çocuğun doğal mutluluğunu bozamaz ya da üzüntü için sebep yaratamaz.
Çocuk yıllar içinde büyüdükçe, gitgide artan ölçüde dış çevrelerle etkileşime girmeye başlar giderek dış etkilere daha bağımlı hale gelir; böylece gerçek doğasından uzaklaşır ve hayatta acı çekmeye başlar. Dış dünyayla etkileşime girmeyi öğrenmek önemlidir, fakat aynı zamanda içsel doğamızı korumamız ve dışsal ve içsel gelişim arasında bir denge kurmamız çok önemlidir. Sorun, gerçek doğamızdan uzaklaşmaya başladığımızda ve içsel tepkilerimiz için dışsal durumlara bağımlı hale geldiğimizde başlar.
Mutsuz olmak için, bir sürü şeyi değiştirmeniz gerekir. Bir sürü kişi, hayatlarında hiçbir sorun olmamasına rağmen, sorun çıkmasından korktukları için mutsuzdur. Aslında mutlu olmak için hiçbir şeyi değiştirmenize gerek yoktur; sadece gerçek doğanızı hatırlamanız yeterlidir.
İnsanlar için, değişmeden kalmanın en büyük sorun olduğu ortaya çıkmıştır; çünkü insanlar, bunu kaybetmiş ve bunun yerini sayısız sahte şeyle doldurmuştur.
Mutluluğumuzun kaynağını dışarıda aramak yerine neşemiz, keyfiniz, huzurumuz, sevgimiz ve mutluluğumuz için içsel bir kaynak bulmaya çalışabiliriz. Bunun için sadece içimize odaklanmamız ve gerçek benliğimizi keşfetmemiz gerekir.
Aslında, hiç kimseye ya da hiçbir duruma bağımlı olmanız gerekmez; mutluluğunuz için kimseye teşekkür etmeye, üzüntünüz için kimseyi suçlamaya gerek yoktur. Mutluluğunuzun kaynağı ve onu bulacak olan kişi sizsiniz; o, sizin gerçek doğanızdır. Buna inanmanız ve bu sorumluluğu almanız gerekir.
Sorumluluk, tepki verebilme becerisidir. Dışsal koşullara verdiğiniz içsel tepkiler tamamen sizin kontrolünüz altında olmalıdır. Bu sorumluluğu alıp bu kontrolü sağladığınızda, dış durum ne olursa olsun her zaman mutlu ve keyifli olursunuz ve gerçek özgürlük budur. Mutluluk ve üzüntü arasında seçim şansınız olsaydı, hangisini seçerdiniz? Herkesin mutluluğu seçeceğine şüphe yoktur. Bunun için sadece bu sorumluluğu almaya gönüllü olmamız ve uygulama konusunda da kontrol sahibi olmamız gerekir. Kendi mutluluğunuz için neden başka insanlara ya da durumlara bağımlı olmanız gereksin ki? Mesele mutluluğu dış dünyadan elde etmek değildir; mesele onu içeriden dışarıya yansıtmaktır. Bu, kazanılacak bir şey değildir; bu, içeriden hissedilecek bir şeydir.
Hayattaki en güzel anlar, mutluluğun doğal olarak içeriden dışarıya yansıtıldığı anlardır.
Bunun için gerçek mutluluğunuzun kaynağının kendi içinizde olduğuna inanmanız, bunu hissetmeniz ve bunu ifade etmeniz gerekir. Bunu dış dünyada bulmaya çalışabilirsiniz, ama bunun mutluluğu aramak için yanlış yer olduğuna şüphe yoktur. Bunun için doğru bilgi ve anlayışın ışığına ihtiyaç duyarız.
Mutluluk içsel bir anlayıştır ve bir battaniye gibidir. Üşümemek için bir battaniyeyi nasıl kullanırsınız? Bu, bir anlamda evinizi ısıtmaya benzer; dışarının ne kadar soğuk ya da sıcak olduğunun önemi yoktur; bulunduğunuz odanın içindeki ısıyı istediğiniz gibi tutmak için onu kontrol etmeniz gerekir. Bu, vücut ısınızı her zaman aynı derecede tutan fiziksel sisteminize benzer.
Size bir hikâye anlatayım…
Köyümde yaşarken, bir akşam işimden evime dönüyordum. Sokak lambasının altında bir şeyler arayan yaşlı bir kadın gördüm. Ona ne aradığını sordum. Kadın bana, iğnelerini kaybettiğini ve onları bulmaya çalıştığını söyledi. Başka bir şey sormadan iğnelerini aramasına yardım etmeye başladım. O anda bir arkadaşım oradan geçti ve bana ne yaptığımı sordu. Ona hikâyeyi anlattığımda o da bizimle birlikte aramaya başladı ama iğneleri hiçbir yerde bulamıyorduk. O sırada, oradan geçen başka biri bir şey aradığımızı görüp merak etti ve bize aynı soruyu sordu; ne arıyorsunuz? Ben de aynı yanıtı verdim. Sonra adam, yaşlı kadına tuhaf bir soru sordu: “Onları nerede kaybettin?” Yaşlı kadın, “Odamda,” diye cevap verdi.
Adam, “O zaman onları neden burada arıyorsun?” diye sordu.
Kadın, “Çünkü odamda ışık yok,” diye cevap verdi.
Yani, mutluluğu yanlış yerde ararsanız, onu asla bulamazsınız. O iğneleri bulmanın yolu, içinize dönüp bilginin ışığını yakmaktır. İçinizdeki karanlığı oradan uzaklaştırmak için, buna uygun bilgiye sahip olmanız gerekir. O zaman, başka kimseden yardım istemenize gerek olmadığını görürsünüz.
Odanızın içinde ışık olduğunda, iğnelerinizi kaybetmezsiniz.
Add Comment